17 Şubat 2013 Pazar

REEN'KARINASYON?!


karnından konuşan bir vantrologun, feci halde ağrı yapan gaz sancısıydı sebastian… uşak olarak geldiği dünyadan altmışlı yaşlarda terki diyar ederken; reankarnasyonik bir hata sonucu Brüksel lahanası olarak  geri döneceğini asla bilmezdi tabi… ölümünden birkaç saniye önce duşta aklına gelen espriyi hatırlamaya çalışırken, hiç saçı olmadığı halde kullanmaya çalıştığı fön makinesinden kaçan ciddi bir elektrik akımının kurbanı olmuştu…

aslen Giritliydiler ama asla bunu dile getirmeyip; Fransız olduklarını sanıyorlardı… babası, dedesi ve hatta onun da dedesi uşaktı… sülalenin bu mesleği kuşaktan kuşağa büyük bir aşkla benimseyip, babadan oğla devretmesinin en önemli nedeni; saray soyundan gelen büyük büyük büyük dedesinin, tanburi ökkeş namıyla maruf büyük bir sanatkar olması nitekim en sevdiği makamın da uşşak makamı olmasıydı… atalarından birinin ay ku derecesi az düşük olduğundan, makamı; makama kulluk eden olarak algılayarak; olası bir müzik kariyerini ailenin kader çizgisinden silmişti…

sebastian, eskiden Brüksel lahanalarına karşı duyarsızlığının ağır vicdanı travmasını yaşıyordu… dışardan bakıldığında bu travma pek hissedilmiyordu… çünkü bitkisel bir fabl fikri henüz topluma çok uzaktı… ayrıca la fontaine’in piknik için gittiği bir ormanda rakunlar tarafından feci halde iğfal edilerek; diğer hayvanlar tarafından kendilerini yanlış ifade ettiriyor diye linç edilmesi, bu durumu en azından bir yüz yıl daha öteliyordu…

küçük Brüksel lahanaları ile iletişim kurmaya çalışsada; bitkilerin iletişim organları maalesef olmadığından, bu çabaları sadece üzüntülü bir hayal kırıklığıyla sonuçlandı…”keşke?..keşke tim burton’un yazlığının arka bahçesinde yetişen Brüksel lahanalarından olsaydım?” diye düşündü iç çekerek…”o zaman, beni de kahramanı yapacağı masalsı bir uzun metrajda kendimi ifade edebilirdim belki…” şeklinde kontra bir düşünce daha dimağında kaşınarak filizleniyorken kendine gelip, toparlandı… bu böyle olmayacaktı… hemen ocağın üstünde kaynayan derin çorba tenceresinin içindeki suya atladı…hasssiktiiiirrr… su cehennem gibi sıcaktı; lakin sebastian bu hatasının bedelini kan ter içinde yumuşayarak ödeyecekti…

“pardon! Bakar mısınız?” diye mırıldandı; hayatında yeni bir sayfa açmaya karar veren ünlü vantrolog Cemal’in karşısında oturan cansız kukla… sadece ağzı ve gözleri oynuyordu… özenle oyulmuş saçsız kel kafası yumurtayı andırıyordu… beyaz sakalı, kaytan bıyıkları ile ne kadar da… tanrım… ne kadar da şeye benziyordu…garson, döndü ve Cemal’in karşısında oturan ahşap bebeğe baktı… bebekte garip bir şekilde kafasını çevirdi… garson, geceleri garsonluk yapan ama gündüzleri senatoda senatörlük yapan idealist bir orta yaşlıydı… “nereye?” diye soruyu soruyla cevapladı… sorunun soruyla cevaplanmasından nefret eden ünlü vantrolog cemal çok sinirlenip, masanın üzerindeki 28 çataldan birini garsonun alnının ortasına fırlattı; garson başını eğdi… kukla” ben bir Brüksel lahanası çorbası istemiştim!bu isteğim işletmenizin zoruna mı gitti?” diye dizlerine başını eğen garsona çıkıştı… garson “getiriyorum hemen efendim!” diyerek saygıyla eğildiği yerden doğrularak mutfağa doğru yürürken; üç dört masa gerideki yaşlı ve tombul bayanın esnerken ağzından girip küçük diline saplanan çatalı çıkarmaya çalışıyorlardı…

Sebastian kaşığın içinde suyuna salınırken, hayatı boyunca sevdiği tek kadın olan mona lisa yı düşündü… tamam, mona lisa belki bir resimde gülsem mi ağlasam mı kararsızlığında, kişiliği pek de oturmamış, tutarsız, ne istediğini bilmeyen bir kadındı… üstelik; evet tamam kendisi sadece imitasyon bir tablonun içindeki cansız bir resimdi… ve boyaları da çok yağlıydı; tamam.. ama aşk böyle bir şeydi! Hislerine engel olamamış, ona vurulmuştu sebastian… birden karanlık bir tünelden geçtiğini hissetti… ünlü vantrologun boğazıydı bu…

yolculuğu engellerle dolu ve tehlikeliydi… tünelden, diğer kişiliksşiz sebze ve gıdaların buluşma yeri olan bir alana geçti… cemal tarafından iyice çiğnenmiş olduğundan, duvardan yansıyan görüntüsünü görünce ürktü çünkü hiçbir ski…yolları bu halde onu uçuşa kabul etmezdi… cemal, yüzünü ekşiterek, “olm bozuktu sanırım bu Brüksel lahanası?” diye sıkıntıyla mırıldandı… kuklası endişeyle kaşlarını kaldırıp hüzünlendi: “gaz mı yaptı abi?” Cemal, kendini iyi hissetmiyordu…sebastian da öyle…

sonra tüm restoranı ürküten bir ses duyuldu… sebastian artık özgürdü… aynı gün içinde katı,sıvı ve gaz halinde reankarne olmuştu… cemal’in yüzündeki gülümseme; kuklayı rahatlattı…masadaki diğer sandalyede hiç konuşmadan oturan yazar, gazın şiddeti çarpınca düşüp komaya girmişti… sandalyesi boştu…

günlerden bir gün; sebastian trajik bir hata sonucu bir Brüksel lahanası olarak reankarne olmuştu!

Eab.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder