18 Şubat 2013 Pazartesi

BETONARME...


Bütün binalarıyla konuştum bu gece şehrin… konuşmalı biri… gecenin dördünde… sarhoşken zaman… kadın sarhoşken… adam sarhoşken…sokak lambaları… sokak kedileri… sokak araları… velhasıl top yekün sokak sarhoşken… konuşmalı binalarla… çatlak sıvalarının arasına sıkışmış, geçmiş ve gelecek gergefindeki dantelalarla… fısıltıyla… bağıra çağıra bazen de… yada ağız dolusu küfürü tükürük bezlerine sarmalayarak… konuşmalı…

gevezedir aslında en az ışık alanları…çok eski bir mezuniyeti anlatır mesela binanın biri… sokak sokak olalı öyle bir şaşaa görmedi diyerek içlenirken gençliğine… genç binalardan biri imrenerek dinler… kendisinin, çabucak tüketilen umutların modern mezarı olduğu gerçeğini yüzünden silmeye çalışarak… sadece benim duymam taş kalıpların iniltilerini… kaçıncı dereceden akli dengesiz yapar beni… acaba?
Ampulü bütün acılara rağmen hala aydınlatmak inadında olan bir birinci katta hüzün…

biraz ilerideki dört katlı müstakilin griden koyu fümeye yüz kesmiş yorgun duvarlarında, muzip ve afacan yüzün… bütün apartmanlarla apar topar başlıyorum ben dedikoduya… kiminde, yarın sabah ilk aşkıyla buluşacak olmanın tatlı heyecanı yıllar sonra… kiminde ilk aşkı ilk kez yaşayacak olmanın karın ağrısı… ağrının tetikçisi uçuşan rengarenk kelebekler… şehri kollarında pışpışlarken irli ufaklı, incikli boncuklu bütün binalar, beni kırık topuğuyla ömrünü eteklerinin çamuruna aldırmadan sürüyen bir orospunun asaleti yaralar…

Seni bıraktıktan sonra suskun puskun ve utangaç lojman mutaasıbı binanın bahçe duvarının kenarına sürelim arabayı denize… uçalım içine… hangimiz emniyet kemerinin ruhumuzu sıkmasından daralmışsa ölüp gebersin, camdan yıldızlara uçarak…

Konuşmalı biri be binalarla…” tam bir yıldır hiç kimse bağıra çağıra sevişmiyor odalarımda!” diyen TOKİ’nin tok gözlü binalarından birinin utanç titreşimli fısıltısını göğsünde yumuşatıp, en yakınındaki çöp kutusunda öğütmeli biri… biri diğerini dürtmeli… “kalk ulan dürtük! Artık geceleri yaşayıp gündüzleri becereceğiz birbirimizin oylumunu!”  demeli… hatırı sorulduğunda “iç güveysinden hallice” diyerek dışındaki güveleri bile tiksindirecek olan pigmeler toplanıp kurşuna dizilmeli… dizildikleri yerden birer fiskeyle denize dökülmeli…

Biri yapmalı bu işi kardeşim… biri gecenin pusuna yaslanarak gözleri yarı açık uyuyan binaların yalnızlığına bir son vermeli… biri, dibindeki şatafatlı sokak lambasına aşık olamayacak bir beton yığını olduğunu şu köşedeki eski rum evine söylemeli… söylerken, aksanlı konuşmayı unutmadan bu insanlık vazifesini yerine getirmeli…

Evrimin aklının labirentlerinde dolaşan çıplak ayaklı bütün bakirelerin uyuduğu ateş renkli binaya haber vermeli biri… “her an cehenneme göçebilirsin” uyarısı geç kalınmadan yapılmalı… kahkahalarla gülen küstah binanın “cennet de cehennem de bu dünya lan göt!” diyerek haykırması karşısında utanıp tırsmalı biri…

Promil o kadar çok mil kat ettirmiş ki gecenin ahtapot kollarındaki çift şerit saçmalıklarda… konunu profesyoneli olduğumdan üfleyemiyorum memur beyin uzattığı şahsıma münhasır, beyaz renkli çubuğa… erkek adam ağzına bir şey almaz diye dalga geçiyor biz üflerken, ibnelerin ikamet ettiği dökük ve viran bina… ibneler? Ağızlarında en delikanlı söylemler, salyalarından gölün içinde uyurlarken…
Bir bina beni beklediğini söyler mesela… bir bina asla istemediğini beni… bir başkası benim gibisini çok gördüğünü… başkası hiç görmediğini… bir diğeri, biraz pahalı olduğunu ancak görüntülü güvenlik sistemine sahip olduğuna imrenerek burun kıvırır varlığıma…
Biri yapmalı bu işi… silmeli alkolik bir götün tazyiğiyle tuvaletin fayansına sıçrayan bokları… silmeli biri… yapmalı yani…

eab.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder