29 Aralık 2010 Çarşamba

İNTİ..KAR!

bütün pişmanlıklarımla vedalaştım;ayrılmak zamanı geldi artık..."gitmek"... kendinden en çok...kendine daha çok...kendinden kendine gitmek zamanındaysan eğer; umutsuzluk soğuk nefesli bir namludur artık ensende...üşürsün...çok üşürsün hem de...hiç bir ayaz kesemez kalbinin çelik soğuğunu bir daha...bir daha hiç bir nefes avuçlarında parçalanan yalnızlığı ısıtamaz...iflah olmazsın artık; olamazsın...karga yalnızlığı ve yaşamışlığıdır alnındaki koyu çizgilerden akan demli kan...önce başın düşer, düşüncelerini çoktan düşürdüğün yerlere...sonra gövden...düşmeye başlamışsındır artık; sıcaklık delicesine dondurucu sıccaklık ensenden sırtına doğru nazlı bir devinimle yol alır...kulaklarının çınlamasına aldırmadan arkasından başka bir yol bulur, patlayan beyninden saçaklarca yayılan başka bir kolu;a..kan..suyunun... 

bitmiştir artık; ne başlayacağının endişesini duyman ne kadar da salakça ve yersiz...yersiz soruların gelir aklına; bir filim şeridi gibi geçerken haybeye tğkettiklerin birer birer...sevdiğin bütün kadınlar yada adamlar...döğüştüğün tüm düşmanların...çocukluk arkadaşların...ne kadar çok yüz eskittiysen o kadar çok siğil patlar gürültüyle aklında...ülkeni kurtarma fikrin...fikrinden nefret edişin...fikirsizleşişin...bütün leşleri parmaklarına doladığın kelimelerin... 

bütün yalnışlarımı katlayıp koydum arka cebine ömrümün; gidiyorum artık...gidiyor eylemi...bir eyleme soyunmak...büyük bir gürültüyle, sessizliği bulabilmek...o andaysan eğer; hep aynı rüya geliyor tam da ortasına gözlerinin önünde kocayan beyazın: garip bir çınlama, tatlı,ılık,mutlu,huzurlu...sonra bütün gökyüzünü kuşatan irili ufaklı soğuk görünümlü siyah, simsiyah zeplinler...Yavaşça bırakıyorlar atomlarını...o kadar yavaşça salınıyor ki koca bombalar; sanki birer işveli kar tanesi edasında...öncesinde güneşli , neşeli, sevgili ve yemyeşil bir günün ortasındayız biz hepimiz...düşen atomları izlerken, bilincimiz güdüsel dürtüyor kaçmamız için hepimizi...kaçarken öldürüyoruz çoğumuz öbür çoğumuzu; yaşayabilmek derdiyle...duruyorum ben...tek başıma izliyorum giderek büyüyüen karanlık tanelerini kar'ın...teslim olmak...teslim olmayan her hücreni teslim almaya gelen diğerlerine bırakıp öylece durmak...sonra, simsiyahdan daha koyu, acayip, görülmediği ve bilinmediği için adı da konulmamış tuhaf bir renk...dumanlar...çığlıklar....ağlayışlar...insan parçacıkları...içime çekiyorum, yanık et kokusunu...içimin yandığını hissediyorum aslında...sonra dehşet bir sessizlik... 

göbeğindeki mermi yuvasında sadece bir kurşun var elimdeki buzdan silahın...çeviriyorum...dönerken çıkardığı sesle mutlu günlerime bir yolculuk başlıyor aklımda...yolun yarısındayken daha...duruyor revolver...işaret parmağımın içini gıdıklıyor dokununca tetiğe...ürperiyorum...ürperti sırtımdan g.tümün deliğine kadar yayılıyor...hastalanacağım sanki...annem nane limon kaynatıyor..parmak tetiğe, tetik ömrüme düşüyor...ne nane, ne de limon artık bana fayda etmiyor...insan, birinci hakkında daha yenilince rulette...herşey anlamını acaip şekilde yitiriyor... 

bütün yanılmışlıklarımla helalleştim...bir tek bebeğim giderken genzimi fena halde yakıyor...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder