29 Aralık 2010 Çarşamba

SEVİO SEVMİO...SEVE..MİO...

“Uyuyakalmışım ben daha çok küçükken papatya tarlasında…” Kadınlığının en yalın haline den takıları henüz ilişmemişken; mırıldandı, gözlerinde yetimler büyüten küçük kadın… Benzer mi acaba gelincik tarlasına? Tarladır aslında ikisi de; yalnızlığın rengi kırmızı da beyaz da olsa… Uyuyakalmak papatya tarlasında… Sonra hiç uyanmamak köşelerde bekleyen pisliklerine hayatın… 

Yazmak için yaşayan yaşamak için yazdığını sanan zavallı bir kimsesizliğin kirli, kanlı, çaresiz kalemine dolanmak mesela. Mesela ana rahmine düşmek diye tanımlanmak ne kadar da acı… Bazı üzgün ve sıkıntılı zamanlarda, “var’lığın” ifade edilişi bile yanlış; düşünce kafanın içinde kıvranıp dururken çaresizce… Su damlası değince dudağın en çatlak kıvrımına, çocukluğun taa en dibe itilmiş dizleri kanamış, sızıyan bir hatırası bir anda filizlenebiliyor küçük kadın belleğinde… 

“Papatya tarlasında uyuyakalmışım” cümlesinin öznesindeki özerkliği çoktan iki bacağının arasından gözyaşlarına aldırılmadan alınmış bedenin esareti devam ederken geceye, yüz görümlük almadan bacaklarını aralamayan köylü kızları beyaz çarşafa eğdirilip kanatılır zevkin başlık parası tahsil edilmiş legal hüzünlerinde… 


Bu memlekette geceleri ruhunu arayan gölgeler belirir, aşk denilen tuhaf saçmalığın ritmi bozuk kalp atışlarında… Tepinirken ömrünün en ucunda karıncaların imparatorluğunu bağırdığı bir zevkle küçük bir kadının üzerinde, gözlerinin buğusundan kelimeler dökülür “ ben çok küçükken uyuyakalmışım bir papatya tarlasında!”…uyanmasaydın bana ne zavallılığıyla sıyırırız bir türlü törpüleyemediğimiz kibrini ömrümüzün… 


Neden aradın diye sordu kadın… Adam cevapladı: gülümsemeni görmek için diye… Kadın gülümsedi… Adam kapattı telefonu. Adam kapattı aklının erozyondan açılan en büyük oyuğunu… Masada bir şişe vardı… Bir de şişe şişe obezleşen libidosu erkekliğin… 


Papatya tarlaları yandı… Orospu olduk hepimiz “tatil köylerinin uyumsuz kentlileri olarak! Sürüdük ayaklarımızı yanan papatyaların hep sevmiyor çıkan adedinden, çoğul saçmalıklar bereketlerine doğru… Doğrularımızı yanlışlar, yanlışları da kötü adamlar götürdü… Eşittir in diğer tarafında kaldık öylece boynu bükük ve yanık kokusu genzimizden sinsice girip ciğerlerimizi çürüttü yavaşça tüketilen papatya tarlası kelebeklerinin…

Eab.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder