7 Şubat 2011 Pazartesi

DANS VE ET!

bütün yıldızların, gökyüzünün ağlamasına aldırmadan kayıp düştükleri o cehennemin içinde… dans et benimle; aşkın son nefesini bir cam buğusunda verdiği ana kadar… sevebilmenin; kalbin içine hapsedildiği göğüs kafesini parçalayarak zerrelerce evrene savurduğu bilim-kurgu saçmalıklarına inat… dans et benimle…

ellerimin olmaması şaşırtmasın seni… parmaklarım belindeki en hassas beni kavramasın usulca; önemi yok… bütün mahvedilmiş kadınlıkların uyutulmuş çığlıklarının anarşisinde benimle dans et… ayaklarım yok diye uçuramayacağımı sanma sakın; bir kuğu gibi gökyüzüne doğru seni… dudaklarım paramparça diye; kızılca bir zehri süremeyeceğime inanma ; panzehirini arayan dudaklarına… düşüp yok olacağımız o son ana kadar; dans et benimle…

dokun gözümün içinde senin ninnilerine kokulanan bebeklerin çaresizliğine; ellerinle… dönüp durmaktan başlarımız terk edip gidinceye kadar gövdelerimizi; gözlerimiz birer nehir gibi akıp karışıncaya kadar kan rengi okyanuslara; kalplerimiz gök gürültüsüne dönüşüp dövünceye kadar kıraç ve yoksul toprakların çocuklarının düşlerini sağanak bir tutkuyla; ellerimizden başlayarak bütün hücrelerimizin birbirine karışıp toprakta yeniden can bulduğu büyülü ana kadar dans et… benimle… dans et dünyanın sonuna kadar..

aşkın ilk çarpıntısında; midendeki kelebeklerin üçer beşer düşüşünde…  ruhunun tüm renklerden giysilerini sıyırıp çırılçıplak uçtuğu gölgelerde… özgürlük için hiç umursamadan ödenen efsanevi bedellerde… sonbahar yapraklarının leşleriyle boğulan; çocuksuz çocuk parklarında… geceden kalma sarhoşlukların sidiklerinin keskin kokularının sürrealist resimlere dönüştüğü izbe kaldırımlarda… ağlamaktan boyaları akmış bir dönmenin kırık topuğunun takılı kaldığı bir kanalizasyon kapağında… dans et benimle…

küçük bir boyacı çocuğun sandukasına başını yaslayıp sızdığı pasajın içinde… eski ve tozlu bir gramofonun iğnesiyle aşkını yüreğine dövmeleyen sabıkalı bir delikanlının vurulup düştüğü karanlık çıkmazda… en sevdiğimizi bırakıp dönüp ağlayarak çıktığımız bir hastanenin morgunda… benimle… dans et benimle…

bizi gütmek için biledikleri yalanları götümüze sokup; ödümüzün reylerini istedikleri meydanlarda… kar yağmadığı halde kar soğuğundan donduğumuz lodos akşamlarında… eski bir şarkıda… yeni bir yanılgıda… hayal kırıklıklarımızın çıplak ayaklarımızın altını parçaladığı yorgun koşuşturmalarımızda… sarıl bana… dans et benimle… aşkın, şarkının, yazının, uykunun, ekmeğin ve kavganın sonuna kadar… kimsesi kalmamış çocuklar el ele tutuşup dönsünler birer çiçek olup çevremizde…

bizi izlesin herkes… herkes… bizi… gizlesin… dans et benimle… gece bitene kadar… sonbaharın en son yaprağı da çatırdayarak düşene; beklediğin o beyaz atlı prens gelene; ilk aşkının midende uçuşan o son kelebeği de ölene kadar… dans et benimle… aşkın, bir sigaranın ucunda köz olup küllerine varıncaya dek ziyan edilmesine kadar… benimle… dans et… adımın olmaması önemsiz olsun senin için… senin için; ölmüş olmam bile ırgalamansın tarafından bir yerde… bir yerde… her yerde… hiçbir yerde… dans et sadece… dans et benimle… denizin ortasında… fırtınanın gözlerinde… savaşın en kanlısında… vızır vızır bir trafiğin zincirleme kazasında… dans et benimle… ömür son bulana kadar…

gece bütün ihanetleri pışpışlayıp usulca uyuttuktan sonra… duvarda beliren geçmiş zaman silüetleri canıma okuduktan sonra… bütün yabancılığımla seni delice korkutsam da… dans et benimle… benimle dans et… ölümün korkup kaçacağı o ana kadar… beynimin içinde olduğu gergefin gıcırtılarında; sıkışmışlıklarımızın prangalarının vidalarında… uykun gelinceye kadar; neşen gidinceye kadar… canın sıkılıncaya; keyfin kaçıncaya; moralin bozuluncaya; dilin susuncaya kadar… dans et benimle…

melodiler dişlerimin dişlerinin elma tadına varmasını sağlasın salınırken bir bulut hafifliğinde bir kemanın deliren sessizliğinde…  yasaklanıncaya kadar her türlü içki… her türlü düş… düşünce… kısıtlanıncaya kadar… aklımızın duvarları arasında kafesler ve parmaklıklar inşa edilip; her birimiz bir hayvan gibi kafeslerimize konuncaya kadar dans et benimle… benimle dans et…

bütün gemilerini yakıncaya kadar limanların… bütün babasız piçleri evlat edininceye kadar varlıklı ve ünlü orospular… dans et benimle… korkularımın bohçalarının dikişleri açıldığında… gözlerim bir tek senin gözlerinin içindeki dehlizleri aramaktan sıkıldığında… bütün dostların, sözde dostlarına libidoları büyük bir iştahla uyandığında… kaos, karanlık bir hortum gibi giderek büyüyerek hepimizi yuttuğunda; dans et benimle… 

renklerimiz… dinlerimiz… kokularımız… dillerimiz… tanrılarımız başka da olsa; dans et benimle… bedenlerimizin içinde gezinip dursun ruhlarımız… düşüncelerimiz aşk dolu bir figürle müziğin kollarına uzanırken delice sevişsin ellerimizden birbirine kenetlenerek… dans et benimle… dilini sok ağzımın içine ve bas tetiğe… patlayıp ;duvara milyonlarca parça halince saçılana kadar aklım… lime lime olup dört bir yana koşup kaçana kadar canım… dans et benimle…

bir çiçeğin polenlerini dökerek genzime… bir bebeğin kokusunu sürerek burnuma…  yosun kokularını dolayarak boynuma… dans et benimle… kaburgalarımdan; bir kıvılcım sıçratarak gökyüzüne… benimle birlikte döndükçe; koşarak aradığın yitik özüne… dans et…

dans et benimle bütün güzelliğinle… aşkın sonuna kadar… başlangıcına ihanetin… dans et benimle… tutkunun boynundaki en güzel noktayı yaktığı ana kadar… dans et… bitinceye kadar zaman… evren… tükeninceye… patlayıncaya kadar… kıyamet!

Dans et benimle sessiz ormanların yalnızlıkları için… dalgasız denizlerin yitik mavileri için… heybetli dağların karsız zirveleri için… ve zaaflarımızın düşsel piçleri için… dans et benimle… sadece gözlerimi gözlerine uzatıp; kokuna bulanmak derdinde olduğum için…dans et benimle… aşkın sonuna kadar…

cohen mırıldanmayı kesene kadar… parmaklarım yorulana kadar… dans et benimle… sonsuza kadar!

eab

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder