28 Aralık 2010 Salı

ÜÇLEME...

.

Yine tam kaçırmak üzereyken koşturdu adam otobüse… artık tanıdık sayılan yüzler aynı yerlerde oturuyordu yine… tuhaf… ama bir kuraldı sanki kaçırılmak üzere son anda yetişilen son otobüslerde… hiç kimse bir diğer hiç kimsenin yerine asla oturmuyordu… gerekirse bomboş otobüste kendi yerine bir başkası oturmuş olsa da, bir başkasının yerine asla oturulmuyor, ayakta kalınıyordu… kimse tarafından dayatılmamış bir kural işte… kendiliğinden peydahlanan… birbirini tanımayan ama yalnızlıkları feci halde tanıdık, hayatı ıskalayan biraz yorgun, biraz sarhoş, biraz pişman, fena halde yenilmiş insanlar otobüsünde… adam gözleriyle , her gece aynı sekanslarda göz göze gelerek akrabalaştığı gözlere selam vererek ilerledi… oturdu yerine… yasladı yanağını yine , dün geceden kalan yanağının camdaki izine… 
..
Kadın, yine son anda yetişip yetişmeyeceğine meraklandı; adamın her gece bindiği durağı geçmek üzereyken hepsini sarsan sert bir frenin iteklemesiyle… Basamaklardan aynı usangaçlıkla bindi gecenin en son otobüsüne aynı adam yine…gözleriyle gözlerinin hatırını şöyle bir sorup, her gece hiç üşenmeden hep oturduğu aynı yere yöneldi yine… her gece aynı koltuğa tek başına… bomboş otobüste, bir sürü koltuk varken; yerine başkası oturduğunda birkaç kere ayakta gitmiş ama yine de oturmamıştı başkasının yerine… deli miydi? deli miydik?...neydik?...sadece sekiz dokuz aynı yüz… aynı soluk renkli giysiler … hiç kimse bir diğerinin yanına otumadan aynı güzergaha gidilen bir yolculuk… kısa… ama kimin umrunda… çıkardı kaldığı yerden kendini gömeceği kitabını bez çantasından kadın… yine birkaç sayfa geriden başladı kafasını saman kağıdının kokusuna gömmeye… 
...
“Bu gece kaçıracak kesin!” diye geçirdi çinden durağa yaklaşırken şoför… Dikiz aynasında sağdan üçüncü sırada yalnız başına oturan kızın yola mrakla bakışını dikizleyerek… Hepsinin her gece aynı duraklardan aynı saatlerde aynı ölü ruhlarla binmesinden sıkılmıştı artık otobüsüne… hasta kızını düşündü… bir türlü toparlayamayan yeni doğan oğlunu…acıkmıştı…düşünürken bunları, neredeyse geçiyordu adamın her gece son anda yetişip otobüse adeta kendini attığı durağı… Bütün gücüyle bastı frene… hayatın da bir freni olsaydı keşke… keşke, basınca durdurabilse, sonra da kaldığı yerden gazlayabilseydi isteyince…Adam nefes nefese gülümseyerek tırmandı yine aynı adımlarla üç yüksek basamağını otobüsün… Yürüdü … Aha…. Yine aynı yere oturdu, bak… Kız kitabını açtı yine, adamın binmesiyle rahatlayarak… En arkadaki ayyaş yine sızmış, kaçırmasa bari durağını… Yaşlı kadın, biraz üşümüş sanki…Burnu nemli..Ya da ağlamış, kimbilir… şu üniversiteli çalgıcı çocuk da çok yoruluyor, gündüz okul iş sonra her gece… aynı yere oturdu bak yine, adam…camdaki gözyaşı lekesi kesin bunun işi… yalnızlığın göz yaşı lekesinde gülümseyişi… 


Eab.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder