29 Aralık 2010 Çarşamba

ENDOKRİN!

Seneca'nın akli melekelerinin gümüş kanatlı melekler gibi fikirde gezindiği saatlerinde gecenin, varlığını sorgulaması güzel bir kadının sessizce fısıldayarak kulağına... İrkilmek sonra o sesin, fısıltı gıdıklayıcılığından muzdarip bir huylanma ile... Müteakip kereler dolup boşalırken gri dumanlı ince, sülün nakışlı bir kadeh aslında neyin erkekliği bu kadehteki rakıya saygısızlık dışında... 

"Hepiniz yalansınız lannnn!" diye bağırdım hepinize böğrüm açık soğuğa bile aldırmadan çenemden süzülen salyalarımı savurarak.Güzel kafam, ruhum güzel, dünya en güzel...hepiniz yalansanız eğer benim gerçek olmam gerekmiyor mu?Peki ben daha büyük yalansam sizin yalanlığınızın eşittir inin karşısında olanca heybetimle?Kim verecek bunca açmazın hesabını?Sahi neydi derdi Seneca'nın?Seneca kim kardeşim?Kim soktu bizim ortaasyalı beyin hücrelerimizin taşralı mağripliğine.... 

Hadi içelim, içelim güzelleşelim...terkettiğimiz bütün güzelleri geçirelim çakırkeyif geçit törenlerimizden birer ikişer...Hadi güzelleşelim, çiçek olalım çiçek...Sonra biraz çilek koksun öptüğümüz her kadının güzel dudakları... 

Endokrin sistemi çökmüş memleketimin, doktrinlerle dövülmesine dayanamazken ağır kanayan yaram, yarım yamalak çocuklukların yamalı düşlerinde kaybettiklerimizi diziyorum boncuk diye güzel kadınların boynundaki değerli kolyelere... 

"Ne işim var benim burda?"kendi ellerimin yavaş yavaş silindiği bir klavyenin parmakşörlüğü hangi yaşam payelerini nakışlayacak ki giderek çöken zavallı omuzlarıma?Kendime sorduğum sorulara verdiğim cevapların kaç doğrusu hangi yalnışım kadar değerli olabilir ki şu bi çare ömrümün kilometretaşlarında... 

Akaretlerde bir otobüs durağındaydık Muzaffer Abi ile...Belediye otobüsü bekliyorduk.Çok sıcaktı o sabah İstanbul...O durak çok sıcaktı... Kaldırımlar... İnsanlar...Trafik..Arabalar...Hepsi vıcık vıcık...Sıcaktık topyekün...Kadının biri uzanıverdi durak kalabalıklığının yaslandığı bir dükkan gölgesine bayılarak...ayrılan iki bacağının üzerinden hafifçe ayağını kaldırarak ve kadının bayılmışlığını asla farketmeyerek geçti ne kadar çok insan...Kadın baygındı...Biz baygındık...Kadın, öylece boylu boyunca uzandı ölüme...Ölümün gelişini bağımsız japon filmi izleyen japon balıkları gibi izledik biz de...Otobüs gelmedi...Geç kalıyorduk; çoktan geç kaldığımızın bile farkına varmadığımız yaşamımızın devamına..."Hadi gidelim Ali'ciğim" dedi Muzaffer Abi..."Hadi" gittik...Kadın aralıyordu gözlerini, otobüsün uzaklaşan camında kalan gözlerime... 

Kaçıncı insan olamayışımdan utanışımdı kimbilir?Teneffüslerde suni sevda mastürbasyonları yapmaktan suni bir teneffüs ilk yardımına cehaletimden utanışım... 

"Hepimiz yalanız lannnn!" diye mırıldandım sevgilimin gözlerine bakarak...Sevgilimin gözlerinde başka bir renk hevesini görmenin acısına bile üzülemeden...Dört çalgıcı çingeneyi gösterdi işaret parmağım.."Gerçek olan onlar...Bizler fgr yiz lannn..." Sonra işaretten sıkılan parmak kadehe çarpıyor.Kadeh masaya düşüyor.Masa uçan bir halının üzerinde kaf dağının ardını arıyor...Bulamıyor.Ne oldu o kadına sahi? iyimi aceba? Peki Ya Seneca? 


Eab.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder