Köşeye sıkıştırdığında ağzından köpükler saçarak hayat…aldığı her darbeyle daha da küçülen bir adam olmadı hiç kendisi..her seferinde, havlu atan ne zaman eziyetine son verecek diye bekledi düşsel aritmetiğin tikli pezevenkleri… ecnebi bir isme imparatorluğunun anahtarını verecekken; sünnetli olmasıydı tek büyük derdi…
Gizlice saklanıp bir yerlerde ağlarken görebilirsiniz onu… tam sekiz saat güneşin altında kımıldamayan bir güvenlikçinin, güvenlik sağlamak dışında her kalıba sokulacak yalnızlığını sorduğunda adamdan aldığı cevabı hayat felsefesi yapmıştı:
Kibrimi törpülüyorum… O halde hem mani hem de pedi kibir bir durumun büyük şehir enkazıydı aslında, her açıdan vuran gün ışığında ısrarla üstüne düşen gölgesi…sonra aşık olduğunu duydum bir gün… değişmiş…karar vermiş… aşık olanların düştüğü rasyonel mutasyonların dişleri arasında kalmış çaresiz… küçük, minicik bir kadınmış sevgilisi…ama çok büyük vajinal hırslar derdindeymiş esasen… karanlık tutkuları, sinek kıçından özenle çıkardığı tiksinti veren irinlerle marine ederek, gözlerinin bebeklerine ikiz bir açlıkla sürüyormuş minik ama enfes haspa… kadın gitmiş; ondaki üç beş kayda değer duyguyu…kayda değmeyenleri kayda bile almadan üstelik… köşeye sıkıştığında asla pes etmeyen hergele, ardından çiçek bahçesi sularken görülmüş; götüyle üstelik hem de delik deşik…
Hayatın en ilginç sungusu “deşik” kelimesi… yani önüne bir delik almadan hiçbir mana içermeyen ve hiçbir disiplinde sanatsal geri zekalılık içermeyen bir kelime… önünde delik olmadan işlevsel sayılmayan onca hatıra gibi… ya da aynı şekilde… neyse! deşiğe anlam katmaya çalışırken, toplumsal aklın sağlıklı iletişimi şubesi ekipleri tarafından alınıp, feci şekilde dövülmüş… kendi köşesine yürürken ringte, havlu atması için tuttuğu bütün adamlar ve kadınlar, ringin altında sevişiyorlarmış fantezinin en lanet tezini ispat etmek için bilimsel çevrelere…
ters ışıkta, ters yöne giden asi bir ter damlasıdır aslında zamanın durduğu an! o ışığın görünmez tüylerini gözün içine sokar kılan şahane bir kadının bel oyuğunda… o zaman oyuk deşik sunulabilir kanaati belirmiş bizim adamda..bu erotik tespit kendisinde herkesin alay etmesine sebebiyet verdiği saçmasapan bir tik’e sebep olmuş…bizim dil, kurum olarak bu şekilde bir ikilemeyi kabul etmiyor…bu bizim milli duruşumuza ve futbol takımımıza ön eleme maçları öncesinde zarar vereceği için; üç vakte kadar katlinizin vacip olduğu; görüldüğünüz yerde icabınıza bakılacağı tarafınıza tebliğ olunur…
tebliği kabul eden zihniyetin deşik’e karşı tutunduğu tavrın ta…birden sustu… artık atmıyordu kalbi…nefesin, burun deliklerinden çıktığı o son anda…kalbinin bütün deşiklerindeki kadınlar, sivri uçlu uzun topuklarıyla; kanata kanata geçtiler gönlünden…içinin daha derin kanallarına doğru…pamuğun tıkanması olayı da bu nedenledir işte…O yüzden zamanla insanların söyleme şekilleri değişe değişe bu günkü adını alışıyla karşılaşıyoruz; missisipinin..yoksa ne uçkur çok önemli bir varoluş nede ipi bir tümden gidiş..
yani bunca lafın kısası ve özü.. ne delik ne de deşik…hayattaki tek gerçek ritmi ve temposu deşise de gidiş ve geliş…gidiş…geliş…gidiş…geliş…gidiş..geliş..evet..öyle…!
eab.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder