17 Şubat 2013 Pazar

OPORTUNİSM?!


dün gece... "hiç mi öğrenemedin?" dedi özlem; marx'dan oprtunizm'i... dün gece... gayya kuyularında uyku terleri döktüm; her kaldırdığımda başımı yastıktan... dün gece... karanlık tüllerle sardım, seviştiğim bütün kadınların yanan etlerini... çığlık çığlığa bir kuzgunun kanatları çarptı ruhuma...dün gece.. ruhum acıdı... gece, rahminden iblislerin piçlerini kusarcasına feryat figan sancıdı...

uçsuz bucaksız bir başak tarlasındaydı sonra küçük bir kız... ama sararmamıştı fotoğraf henüz güneşin zulmünden... kamış tarlalarındaki yorgun bakışlı siyah adamların gözlerindeki hazin bakışla, köşedeki çöpleri eşeleyen sokak köpeğinin ifadesinin aynılığı ne kadar uzun zamandır acıtıyordu parmaklarımın boğumlarını..."bambu gibi ol... en sert rüzgarda bile yere kadar eğil, ama kırılma" der sevdiğim bir çin atasözünde... ama bu kadar eğilmektense, kökünden kırılmanın kanları daha onurlu değil mi sıradan bir yaşamı anlamlı kılan...

geceler ve sabahlar arasında çalan telefonlar... kedi sesleri... martı besteleri...kuş hikayeleri... ve mahşer yerini andıracak kadar yüksek desibelde bir sessizlik sanki bu şehir... kimsenin bilmediği bir sırrımız var mesela yerebatanda yerin yedi kat dibine saklayıp şeytanın can evine batırdığımız...her kayan yıldızla hazerfana öykünüyor ağlamaklı gözlerimiz galatadan haliç'in altın boynuzunun ucuna...kanat çırpıyor, kollarımızda püfür püfür bir lodos...

dün gece... kuklalarımın düğümlerini çözdüm iplerinden... boyalarını sildim gözyaşlarıyla dağılmış gözlerinden palyaçolarımın...güzel yüzlü fakir bir kızın saçlarını ördüm, o gitarıyla göz yaşı bestelerken...bıçkın bir delikanlının deliliğine sebep aklının tuzunu kardım kocaman küreklerle... hüzünle bakan bir kız çocuğuna bir bebek diktim, bir de çiçekli entari...Fakir ama onur lu bir baba'yı, yine en çok on iki eylülde görünmez olan dayıma benzettim... cennet'in sahillerinde yürüdüm kumuna batıra çıkara çıplak ayaklarımı...esaretimin çatlak topraklarını onarmaktı asıl derdim...tutkulu bir yosmaya ışıltılı bir yarın, ezik bir adama kederli bir bu gün çizdim...bir aşkın erkeğini kadınına kadınını erkeğine teyelledim, ince iş erbabı bir terzi nezaketiyle...

rüyamı aklımdan çalmak isteyen kara kıllı elleriyle cadılarla savaştım dün gece...dün gece... kızıma masallar anlattım ninni niyetine... kokusunu içime çektim...içimin küçüklüğüne hayıflanarak...dün gece... başımı bulduğum tüm duvarlara çarptım... barda kalmış içkilerin hepsini içinde ölü sinekler yüzen bir bardakta çalkaladım... çektim..dün gece...

dün gece... marxtan oprtunizm'i öğrenmediğim için gurur duydum kendimle... doğru bildiğim yolda yürümekten habi,re uçurum düşmek nedeniyle de çvündüm çocukça... dün gece... yeniden kendimi aradım, evin soğuk ve cansız duvarlarında... dün gece... korkularım yeniyordu nerdeyse beni... düşüp... parçalanan dizlerine aldırmadan kalkıp yeniden koşmanın imparatoru olan beni... dün gece... sabahın ne kadar umutlu bir şey olduğunu öğrendim... martıların hangi makamdan şarkılarla karşıladıklarını sabahı... her sabahın, kendi sahibinin özlemiyle süslenip hazırlandığını varoluştan beri...

dün gece... kibrimin kabuklarını kazıdım tırnaklarımla... kanayan yerlerimi izledim... akıp gittim yerdeki ahşabın aralarına... sonra... kesildi elim ayağım hayattan... dün gece... diğer dün gecelerden farklı değildi aslında... ve ben anladım ki... ne yaparsam yapayım; namuslu ve insan gibi yazacağım her gece...hatta... ömrümce...

eab.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder