Bi kere gözlerimin beyazında kan bombaları patlamışken…beynim uyuşup, içine damlayan ağrıların pıhtılarına boğuyorken bütün güzel fikirleri…bok kokan bir banyonun iğrendiren loşluğunda…aynaya takılıp kaldım…benimmiydi bu yüz..bu beden… bu gözünün içinde türlü çaresizlikler gezdiren…ben öylece kaldım, lavabonun beş küçük delikten ibaret giderine kusamadan…aynadaki görüntüm kaldırdı çenesini…tükürüp yüzüme..anlattı kendimden bile gizlediklerimi….
Bir tramvayın süslü kuyruğuna takıldı dün gece çocukluğum… çocukluğumun köylerinde tramvaysız hayalleri sürüyordum sabanlarına kimsesizliğin… birkaç kuğu yakaladı zaman boynundan… ne kadar çirkinleşebildiklerine şaşarsınız, söz konusu hayatları olduğunda kuğuların… bu günler biriktiriyorken okuduğum bütün dahilerin camekanlarda gizledikleri aforizmalarında; her hangi bir manası kalmıyor, envai sayıda çiçek kokan yarınların…
Bir rüzgâr yakalamalı şimdi tam da… bir rüzgâr şöyle orta yerinden… orta yerime basıp, bütün yaralarımı dağlasın diye belki… onca belki bıraktım gecelerinde Alsancağın… geceden kalma sabaha hasret sokaklarında; ziyan edilmiş kumrulara basmamaktı bütün derdimiz oysa…
Oysa birkaç kelimeyle anlatmaktan başka derdimiz yoktu aslında bütün dertlerimizi… ne kadar samimiysek o kadar alay edildi suretimizle… ne denli açsak yüreklerimizi, kapandı göz bebeklerimiz sırtımızdan giren hançerlerin derin zehriyle… önceliğimiz düşlerimizdi hep, düşerken birer ikişer; kar kokusuna böylesine hasret duyacağımızı nerden bilebilirdik…
Zaman şimdi bıçaklarını bilemiş sinsi bir katil az ileride… bütün tuzakların yontusunda sekerek kaçan bir ömür… nefes nefese tüketilmiş birkaç sohbet, anlamsız anlık bi iki bakışma… gözlerin bilmediği gözlerde aradığı nedir ki? Ya da bunca gözün obur açlığı… doyumsuzluğu sevi yağmurlarında ıslanan ruhların… o zaman hadi ırzına geçelim bütün bu sonbaharların…
Körkütük bir yağmurun altında… kedi yavrusunu andıran fahişeler… üçüncü sınıf bir kederin paslı glikozunda kıvranırlar… hiç bi panzehir, dildeki zehrin organlarını çürütmesine mani olamaz… hala kalkıp giden ben miydim? Yoksa aynadaki aksim mi bilemedim… o kadar çok bilinmeyenli bir hikâyenin acıtan ellerine düştüm şimdi…
Düşmüşler yurdu ne tarafta dedi gönlüm… Herkes birbirine baktı… İçlerinden en yaşlı olan kadının gözündeki bütün rimeller, iki kara nehir; kırışmış yanaklarından meme uçlarına aktı…
eab.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder