Acemi ibnelerin müşteri bekledikleri kaldırımın kenarından döner dönmez belimin altından aşağıya doğru bir lav aktı sanki… sonra dondurucu bir soğuk, dişlerimi birbirine çarptırmaya başladı… yer kaydı önce ayaklarımın altından… gökyüzüne baktım… hiç yıldız yoktu… sonra gök kaydı; ayaklarımın altından kayan yerin yanı başına uzanmak için gözlerimden…
Oysa daha dün gece sabaha karşı lambası tutukluk yapan bir sokağın direğinin dibinde, elindeki bıçağı saçları beyazlamış orospuya sokup çıkardıkça bağıran adamın ağlamaklı halini izliyordum korkuyla gizlendiğim yerden… her bıçak darbesine bir kelime gelecek şekilde… tanrım, ne şiirsel bir cinayetti o öyle… nasıl zavallı bir can alışıydı Azrailin , yorgun ve vermekten usanmış bir kadın bedeninden… her darbe… bir kelime… sonu, kan revan içinde katledilmiş bir aşk gölü; kıpkırmızı…yağmur tanelerinin kıvamını seyrekleştirdiği…
İlk darbe…”hiç kimse…” ikincisi sol göğsün hemen altına…”canımı…” üçüncüsü nereye denk gelirse… “senin”… bir darbe de gökyüzüne…”kadar”… diğer darbe içilen tüm sigaraların ateşine… “yakmadı”…
“Hiç kimse canımı senin kadar yakmadı…”
Sonra orospu yerlerde, ruhu çoktan çıkıp bedenindeki zindandan kaçmaya meyilli zaten… Ama, canını hiç kimsenin kendisi kadar yakamadığını bağıran adamın gözyaşına boğulmuş sesi, anasondan bulanmış nefesi, ve gökyüzüne savurup bedeninde soluklandırdıkça ışıldayan kan kırmızı bıçağın çelik neşesi vazgeçmiyor, kalbi ruhsuz atamayan yaşlı ve yorgun kadın cesedine sevdasından…
Yerde doğru bir darbe…”Ama…” âmâlaşan bir gecenin nefti kokulu karanlığında savrulan alyuvarlar yuvarlanırken sokağın lağımına karışarak… “hiç kimse de” … hiç kimse de bu denli bir aymazlık kalmamışken, ay ışıklarını toplayıp, pırtısıyla uzaklara doğru dönerek kaçarken… “gözümün”… görmediği sesler duymaya başladığımda, çocukluğumu ziyan ediliyordu tarafımdan özenle… “içine” … sığmayan bu büyük öfkenin nedeni ne denli hummalı bir aşk olabilirdi ki adamın diye düşündüm, sokağın betonunda ışık saçarak yol alan darbede… “canımı”… sokakta bulmadım ama orada kaybediyorum diye gülümseyerek bakıyordu sanki bu kutsal işçi ölürken… “yakarken” tüm gemilerini yaşamanın, ucundan kan damlayan kör bıçağın aydınlık ucu… “baktığın” her yerin rengi değişiyor sen bakıyorsun diye diye ağlayarak, yıllar önce öptüğü her hücreyi öldürürcesine bıçağını sallamaya devam etti adam… “gibi”… ve son darbe de kadın artık, tüm kutsal sularla, hayatının iffetsiz yolundan ayrılarak yıkandı… Kendi kanıyla pis bir köşe başında sarhoş sevdalısı tarafından bakirelikle kutsandı…”bakmadı”… doğduğundan beri hiç kimsesiz bir adamın, cinai sevdasından geriye, sadece koyu demli bir gölge kaldı…
“Ama hiç kimse de, gözümün içine canımı yakarken baktığın gibi bakmadı!”
Yok, belimin altı değil… Sırtımdan kalbime girdi turuncu renkli kurşuni bir kuzgun… Ya devlet başa ya kuzgun leşe dediklerindeki gibi lazım olan leş birazdan varlığımla isimlenecek… Tuhaf bir yorgunluk çöktü… benim de yığıldığım yerde koyu bir kan göleti… Ama o yaşlı orospu gibi kuğuluk yok benim içindeki halimde… İbneler bakıyor gözlerimin içine… Acıyorlar bana ne garip… Ne garip, hep ben onlara ağlamaklı bir ızdırapla bakarken… Acıları belki de, kaldırımlarının mühürlenmesi nedeniyle aç kalacak olmalarından… Buradan taşınalım dedim kaç defa kendime… Bok vardı sanki…Çöplükten beslenmeden nasıl cennet yazılır dedi kendim gözlerimin içine tükürerek… Hiç kimseye bir şey yapmadım ki ben… Kim vurdu lan beni sırtımdan… Sırtımda, yükümü taşımaya çalışırken, gemileri çürümüş rıhtımıma…Hmmm………………..
Sonunda sustu hırıltısı hidroforun… su kalmadı çünkü üst katlara çıkacak… hepsi aktı… aktı… aktı… ve başka bir orospu yaşlısının öldüğü kaldırımda, böğrü açık delikanlı bir manava, hiç kimsenin daha önce bakmadığı gibi baktı… hidrofor öldü… su bir ırmak gibi, batakhanenin diğer sokaklarındaki kıraç hikayeleri sulamak için kıvrılarak aktı.. aktı… aktı… bir iki güne ölmesi kesin, bitap bir iki günlü yavru kedi yaklaşıp bir iki yudum içti…ve hızla geçen bir cipin sağ ön lastiğinin altına yapıştı…hmmmmmmmm….
Eab.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder