28 Aralık 2010 Salı

AYRILIK

Etin kemikten sıyrılmasıdır ayrılık… bir gece ansızın, yangınlar içinde uyandığında, gözden düşen yürek damlasıdır ayrılık… gölgenin bedeni bırakıp gitmesi, yavaş yavaş hareket eden bir vagonun pusunda gözün elifini yitirmesidir… ananın bebesini, koyunun kuzusunu, bayramın yontusunu kaybetmesidir…ayrılık… gökyüzünden kaçan bulutların kavuşamamasıdır bir türlü… bir türlü dinmeyen bir diş ağrısıdır… aşk yarısıdır… sevda yanığıdır… uykusuzluk kanısıdır ayrılık… ayrılık, gamın candan gidişidir… ayrılık, yüreğinden vurulup dağ gibi bir efe’nin masmavi bir egeye serilişidir… ayrılık, güneşin boş yere vuslat için nazlı dolunay’ı bekleyişidir…

Bir sigara yaktığında, damağında raks eden orospu bir sevdanın kokusudur ayrılık… gülün dikeni, dikenin ete battığında döktüğü kandır… aşk tek bir an ise, ayrılık yedi ömre bedel koca bir zamandır… yâr’dır ayrılık… evlattır… duru bir kokunun aklının kıvrımlarında sürdüğü saltanattır… gözünü kırpmadan vurmak, gözünün kıpırtısında vurulmaktır… daldan düşmektir, toprağa salmaktır köklerini ayrılık… zehridir divane başıboşluğunda şavkın… zerk edilen buğudur damarlarındaki algınlığına soğuğun…

Ağustosta kar beklemektir ayrılık… karda yalınayak sevdiğine koşmaktır… en iyi bildiğin hazin sonlu masallardan, ağzından köpükler saçarak kaçmaktır… uyanmayacağını bildiğin halde sıcak bir uykuya uyumaktır ayrılık… uyuyamadan geçen bir ömrün ardından uyanmaktır karanlığa… gözlerini korkarak kısarak bakmak aydınlığa… gecenin bir vakti kalbin ağrıyarak kendini atmak sokağa… direnişin önünde bas bas bağırmaktır her türlü yasağa…

ayrılık… bir gövdedeki başakların rüzgarla savrulmasıdır bütün dünyaya… babasız kızların söylediği şarkı, kızsız babaların ağladığı ninnidir ayrılık… ateşten bir oktur ayrılık… kalbi delik deşek eden bir fişek, er aşı bulunamayan bir kan aranıyor anonsunda titreyen kadın sesidir ayrılık… kırılan bir kadehin masada yapayalnız bıraktığı diğer kadehtir ayrılık… kavunsuz beyaz peynir, peynirsiz de rakıdır…

ayrılık, bir daha asla geri dönerek yürüyemeyeceğin eskide kalmış bir yoldur… geceleri boğazını sıkıp nefessiz bırakan kap kara bir koldur… rahminde binlerce boynu bükük umut çiçeği besleyen, her gün aldatılarak terk edilmiş bir duldur ayrılık… ayrılık, çöplükten çıkarılan çürümüş yarısıdır kırmızı bir elmanın… çıkmaz bir sokakta yenilmiş bir şekilde bitmesidir yaşamak macerasının… jenerik yazısıdır debelendikçe dibe vurmanın… karanlığı yırtan cehennemi bir sevişme sırasında dudağının kenarından sızan salyanın, lavlar içindeki ipek bir kadın teninde buharlaşmasıdır ayrılık…

ilk sevdiğin kadındır… son sevdiğin kadındır… her tende bıraktığın acı tadındır ayrılık… ayrılık, çocukluğunun kabuk bağlamış eğlenceli hafif yaralanmalarıdır… erketeye bıraktığın gençliğinin kaçması sonrası suretinin kendi cinayetini planlarken yakalanmalarıdır… pervaneye doğru uçan güvenin kırk mumluk ampül sıcağında yanmalarıdır ayrılık… başka bir koldan dereliğini terk edip bir suyun, okyanusa karışmalarıdır…

tek heceli bir kelimenin, iki heceli yenisine feda edilmesidir ayrılık… gözün kapıya takılı kalmasıdır… kapıyı anahtarla açmaktır bir ömür boyunca… zili çaldığında içerden bir kalbin “kim o?” diye atmamasıdır artık… sabah uyandığında, sağ yanındaki çarşafın kırışmaması, solcu uyumalarının yatağın sağıyla kavuşmamasıdır… şişede balık, balıkta pul, pulda damga olmamasıdır ayrılık… kaldırımlarda yürürken, gördüğün her yabancı gözde tanıdık bir hasret bulmasıdır yorgun ve kanlanmış gözlerinin…

insanın kendinden kopmasıdır ayrılık… ayın, parçalarından bir dilberin eteklerinde yanması, yanık bir karanfil gibi kokması, yaşlı filler gibi ölmek için doğduğu yerlere koşmasıdır ayrılık… ayrılık; iki gözün bin yıldır ayrı yere bakmasıdır….

eab.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder