bana da Seher anlatmıştı…daha doğrusu anlattığı onlarca güzel hikayeden biriydi Turna’nın hikayesi… Turna, havalar soğumaya meyledince sıcak rüzgarların ardına takılıp, üşümeyeceği coğrafyalara giden göçmen kuşlardandır… göçer hayatının yorgunluğunu kanatlarında ağartan güzel kuşlardan sadece bir diğeridir görünürde… ama, yeryüzündeki en sadık canlıdır demişti Seher, Turna için…
hikayeye göre, sonbaharda iliklerini sıcak tutacak iklimler için gökyüzünde kervan dizen bir Turna sürüsünde bütün kuşlar, yanlarında eşleriyle harika bir aşk simetrisi oluşturarak uçarlarmış… işte böyle sürülerden biri, böyle göçlerden biri esnasında gökyüzünde; tüfeğindeki saçmaları yeni tazeleyen, taze bir avcının dikkatini çekmiş yeryüzünde… sürüye namluyu doğrultan avcı basmış tetiğe…
namlunun ağzından tükürülmüşçesine fırlayan yüzlerce saçma parçasından biri, dişisinin yanında gerinerek uçan erkek Turna’nın kanadına saplanıvermiş… Hızı kesilip, guruptan ayrı kalan erkek Turna gözü yaşlı bir şekilde gökyüzünden yeryüzüne irtifa kaybetmeye başlamış…
ilk anda erkeğinin vurulduğunu fark edemeyen dişi Turna, birkaç yüz metre uçtuktan sonra dönüp yanı başına bakınca onun olmadığını anlamış… hemen geri dönüp, onu en son gördüğü, yani vurulduğu yere kanat çırpan dişi Turna, erkeğini burada göremeyince endişeli bir şekilde geniş yuvarlaklar çizerek erkek Turna’nın dönmesini beklemiş…
bu devinim, dört gün dört gece boyunca sürmüş; zavallı dişi Turna, takadi kalmayana kadar aynı şekilde daireler çizerek, o noktadan hiç ayrılmadan erkeğinin yolunu endişeyle gözlemiş… dördüncü gecenin sabahında erkeğinin gelmediğini gören dişi Turna, artık onun öldüğüne içgüdüsel olarak kanaat getirmiş…
onsuz bir hayat söz konusu olmayacağı için, kendi gagasıyla kendi göğsünü deşe deşe kendini öldüren dişi Turna, erkeğini kaybettiği yerde gökyüzünden yeryüzüne döne döne cansız bir şekilde düşmüş…
Anadolu’da bu nedenle hikayeler Turna kuşunun sırtına yüklenir türkü türkü… bu nedenle esas oğlanı hep Turna’dır sevdanın hazin melodilerinde… halılardaki vuslat yaraları, turna kanadıyla motiflenir işte bu nedenle…kırsalın sevda masallarındaki destansılığın nedeni, Turna gibi sevmesindendir toprağın insanının…
duyduğumdan beri bu hikayeyi, neden düşünen hayvan denildiğini sorgulamaya başladım bizlere… düşünen olsaydık eğer, ölmesini bile beklemeden bir aşkın, üzerine yenilerini inşa etmek için acımasız ve zavallı çabalar içinde olur muyduk hiç?.. yıllar geçip, teknoloji ile aynı paralelde duygusuzlaşan ve mekanikleşen bir hayatın ateşli savunucuları olur muyduk eğer düşünebilseydik? nobeline ekmek banmayan Sartre’ın iri olan gözünden bakabilmek erdemi azıcık bulaşabilseydi hamurumuza… belki de bu kadar kötü kokular musallat olmazdı çamurumuza…
üç gün sürmezdi yirmi birinci yüzyılda ayrılığın acısı, bir kuş kadar beynimiz(!) -pardon- yüreğimiz… yedikten sonra masayı toplamamak öğretiliyor doğduğumuz andan itibaren hepimize… sofrada kalanlar, geride kalanlar, büyük bir hızla kaçtığımız kırıntılar… sadece kırıntılar… ama hikayeden bu güne, hala sevgilisiyle elele, her sonbaharda sıcak ülkelere uçar, rengarenk kanatlı saygıdeğer Turnalar…
Eab.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder