“götlüğün lüzumu yok!” bunca koltuk varken mertebe’i alî tadında… beyninin değil, açık yakasından fışkırmak üzere olan memelerinin derdinde olduğunu adam gibi söyle karşında oturan kadına… aslında her azdığında anal dehşetindeki hemeroidin, önündeki erkin ağrı kesicisine duyduğun aczi anlat anlatabilirsen en masum kelimeleriyle hicvin… puşkinden çal iki satır sekiz on hece, fena halde intihara meyilli birkaç histeri… bukowski’nin skoç sarısı sakallarından bir iki de tatminsiz ergenlik irini damlat üzerine… sonra, sadece rakının altında masa örtüsü niyetiyle serdiğin en güncelinden bir haberden, karşındaki dilberin dudaklarına layık güncel bir karizmatik tavır demle… sadece sikinin derdindeyken, memleketin hali ne olacak diye inle sürme niyetine, karşındaki afeti dilberin haline ağlamaklı orman grisi gözlerine…
Dilberin gözleri bal rengi olsun… uzun uzun bak… sonra yapış yapış kal…bal yapamayan arı ol sonra… arı yapamayan tanrı… donun içine kaçsın… ses çıkarmadan osuracağım diye ıkınırken hafifçe buğulanan deliğine yapışsın içindeki hayvanın iğrenç salgısı… salgın kaşındırsın, analşist bir hallenme sonucunda, evrensel eşitliğin izdüşümsel gerçekliği üzerine ahkam keserken öğlen yediğin sosislinin sarımsaklı parçası lop diye tükürüğünle ağzından fırlasın hatunun suratına… ıyyyk… desin oradaki varlığı… rahat ol sen bunları aşmış tavrının verdiği yavşaklıkla… masaya bol bol kabuklu fıstık söyle… fıstıkların kabuğunu emerek karakterinin tuzsuzluk oranını yükselt gizlice… mont balnch’ın tepesini anlat biraz… biraz da nebulanın çitlenemeyecek derecede ateşli bir lezzet olduğunu sür kadının ekmeğinin üzerine… hemen kalk çişe git… donuna yapışan ucunu hafif bir sızıyla çek geri… ucun bucağın kalmasın her hangi bir depremde…
sonra geri dön… ayarı kaçmış olsun haspanın… onca bira, onca ansiklopedik bilgi, onca ordan buradan çalınmış pratiğe imkansız saçma teori… bayağı bir ahkam… göz süzmeler… uzun uzun bir noktaya derin bakıp kalmalar… tam kıvamındaydı oysa ateşli dudaklarını emerek ıslatan dişi… sen yapmıştın ki çişi… değişen neydi bir kadına bir çişlik zamanda bir kadında bu denli… şekspir gelsin aklına… hemen aşk etmeliydin ondanmış gibi algılanan dehşet bir sone…
“bırakan geldiğinde hep aynı şekilde mi bulacak tanrım yarattığı eseri… yoksa kısa bir an içinde yıkılıp yok olan kendi aksi mi olacak hep, mimarın sevgilinin gözünde gördüğü…”… aptal aptal baksın, sadece içip canı da isterse verecek bir adam bulmanın en basit ve yalın halindeki güzel kadın… onun her bakışında sen aptallaş hatta… onun aklı, senin donunda saklın karşısında… hiç şansın var mı sanırsın?...hemen kalkıp başka bir yere gitmeyi öner… o sana zaten başka bir yerdeyiz desin… çaresiz kal… sağ omzunun üzerinden arkandaki yakışıklı oğlanın gözleriyle sevişmesini fark et… önce hiddetlen… sonra, kabullen… izleyicisin yine bu gece çaresiz hiçbir bok gelmez elinden…
fetret devrine girer rakı… bütün şaşaası biracılar tarafından talan edilir canım çilingir sofrasının… sadece adı kalır, kapı bir türlü açılmaz… kapalı kapılar ardında, gecenin zayiatlarını beyazlarla birlikte yüz derecelik programı kurup makineye atarsın… makineye attığın ve klozetin ürperten ılıklığına oturup ritmik devinimini izlediğin, hatundan sana kalan renkler değildir aslında, donunda sürrealist betimlemeler şeklinde görünen… adamlığının değer kaybıdır, göz bebeğin her devinimi dönerek izlemeye teslim olmuşken…
bir belgeselde izlemiştim, erkek leopar dişi leoparı etkileyip baştan çıkarmak için kendi gö…..
eab.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder